Saturday, January 12, 2008

20'li yaşların ortaları

Hayatı yaşayarak öğreniyor insan. Kim söylemiş hatırlamıyorum; ama şöyle bir laf etmiş birisi" Hayatı güzel yaşamak için ona sondan başlamak gerekir" Zaman zaman bu lafı söyleyen muhtemelen yaşlı adamın ne kadar haklı olduğunu düşünürüm.

20 li yaşlar başkadır. Artık çocuk değil, adam olunan yaşlardır. Arkadaşlıkların, dostlukların, aşkın, avareliklerin ve daha nice güzel şeyin ekmek kevgasına yenilmeye başladığı yıllardır. Bir zamanlar her gün hiç ayrılmadığın arkadaşlarınla artık ayda yılda bir görüşmeye başladığın yıllardır. Ve yazık ki o her ayda yılda bir görüşmede aslında olmayacağını bile bile, ama isteyerek "daha sık görüşelim" demektir. Yirmili yaşlar başkadır. Askerlik yapılmış, duvar aşılmıştır.Sıra iş ve aştadır. Onu kazanmalı ve çoluğa çocuğa karışmalıdır.

İlk zamanlar insan kabullenmekte zorlanıyorsa da zamanla alışıyor bu hüzünlü gerçeğe. Yapacak bir şey yok. Doğanın kanunu bu diyor. Kabulleniyor. Sonra çil yavrusu gibi bir köşelere saçılmış arkadaşlar teker teker başlıyor evlenmeye...Yaşanan tarifsiz sevinçte bir nebze hüzünde vardır aslında ama ne fayda. Sonra kimi yolunu başka çiziyor: Kimi şehri, kimi ülkeyi terk ediyor. Kimi de genç yaşta hayatı.

Alışıyor insan alışıyor...Ama zaman zaman gelen tramvalar istisna kabul ediliyor. Her görüşmeden sonra uzak bir yola gider gibi uğurlanıyor arkadaşlar, isteksizce. Özellikle İstanbul'da yağmur yağarken cam kenarından dışarı bakmamaya dikkat ediyorum. O zaman aklıma üşüşüyor bu hüzünlü düşünceler.Acaba mümkün değil mi diyorum yendien o eski günlere dönmek. Sonra kendi kendime sen iflah olmaz bir melankoliksin diyorum. Kim bilir belki de asıl sevdiğim ya da sevdiğimiz budur da farkında değilizdir.