Tuesday, January 20, 2009




Nedendir bilmem en sevdiğim mevsimler hep Sonbahar ve Kış olagelmiştirlerdir. İnsanlar yaz gelse de tatil yapsak derler, ben de yine yaz geliyor diye dertlenirim. Sonbahar; arabesk değil ama melankolik bir film. Sosyalizm hayaliyle okul yıllarında eylemlere katılan Yusuf 10 yıl hapishanede kaldıktan sonra içeriden çıkar. Köyüne, Artvin'e döner. Ciğerleri iflas etmiştir cezaevinde, fazla yaşamayacağını bilir aslında ama doktora falan koşuşturmaz. Hayattan beklentisi de yoktur zaten Yusuf'un, ama Umut'suz da yaşanmaz hayatta hani.

Yusuf bir Gürcü hayat kadınına tutulur Artvin'de, öyleki hayatta tutunacak dalı olmayan bir insanın cankurtaranı olmuştur sanki bu kız. Yusuf'a : Sanki bu dünyada yaşamıyorsun, Rus romanlarından çıkmış kahramanlar gibisin; seninle uzun bir yolculuğa çıkabilsek keşke" der. "Umut" dedik ya. Aşksız umutta olmaz esasen. Yusuf'ta Rus romanlarında ki kahramanların, belki Raskalnikoff'un da yapacağı gibi bir pasaport çıkarttırır. Güzel Gürcü kızla uzaklara bir yolculuğa çıkmak için... Ama nafile Gürcü güzel ağlıya ağlıya vatanına döner.

Sonbahar, sonu mutlu bitmeyen bir film. Yusuf fazla yaşamaz, doğduğu topraklarda ölür. Memleketimde kim bilir kaç insanın yaşadığı bir hikayenin beyaz perdeye yansıması gibi geldi bana bu film.

Filmin bana bir çok şey çağrıştırsa da en çok Anadolu'nun yiğit analarını, vatanımın cennet köşelerini, dostluğun ne kadar nadir bir şey olduğunu, hayalleri ve gerçekleri anımsattı.

Tavsiye ederim. Issız Adamlar Artvin'de daha ıssız olabiliyorlar