Her Akşam Penceremin Önündeyim
Her akşam penceremin önündeyim
Ilık ve serin bir rüzgar esiyor
Sen geliyorsun aklıma
O günler Geliyor
Her akşam penceremin önündeyim
Uzaklarda Çamlıca Tepesi
Eski heybeti yok
Gökdelenler sanki şark çıbanı
Her akşam penceremin önündeyim
Bir insan seli var
Yorgun, bezgin, mutsuz, umutsuz…
Evlerine dönmedeler
Her akşam penceremin önündeyim
Güzel bir kız geçiyor sokaktan
Kafası yerde, gözleri kederde
Kimbilir hangi derdin düşüncesinde
Her akşam penceremin önündeyim
Ülkem sanki gözlerimin önünden geçiyor
Genç, yaşlı, esmer, beyaz, kızıl…
Hepsi de bizden, hepsi de sizden
Her akşam penceremin önündeyim
İçim parçalanıyor
Yüzlerce yıllık özlem var
Mutlu, şen, neşeli insanların
Her akşam penceremin önündeyim
Ilık, serin bir rüzgar esiyor Istanbul akşamında
Ve dolduruyor sanki seni içime
Canım, Cananım, can kuşum…
14.08.08
Wednesday, August 20, 2008
Monday, August 18, 2008
Eskişehir
Bu ülkede uzun süredir gitmediğiniz bir şehre, kasabaya, köye ya da mezraya gitmek insanın içinde tarifi zor duygular uyandırır. Gelişmiş veya az gelişmiş bir ülkede bu hissiyatı duymanız zordur. GElimiş ülkelerde on yıllar sonra yapılan gezilerde dahi sanki hiç bir şeyin değişmediğini düşünebilirsiniz. Zira şehirlerin bir havası ve ruhu vardır. Ve amaç bunu muhafaza etmektir. Lakin bizim güzel ülkemizde her bir kaç yılda bir her köşe başımızda yepyeni bir görünüş haiz olabilir.
Yıllar sonra Eskişehir'e bir düğün vesilesiyle tekrar gitmek kısmetini yakalayınca sanki makyajlanmış bir araba modeliyle karşılaşmış gibi hissettim. Yeni, yepyeni bir şeydi karşımdaki. Ama Taşhan gibi Papağan gibi güzellikleri yok etmeyen bir yenilik. Ati, Hülya ve ailesiyle daha da şenlenen gezim boyunca Osmanlı'dan kalma gibi duran Fırınlar, Amsterdam'ı kıskandıracak güzellikte caddeler, Doğu Avrupa kentlerinde görebileceğiniz hoş bayanlar ve daha birçokları....
Subscribe to:
Posts (Atom)