Saturday, February 28, 2015

"Yılın modasını takip etmek için vicdanımı kısa kestirmeyeceğim..."


Yüzyılımızın en büyük hastalığı nedir diye sorulsa, ne dersiniz? Ben paraseverlik derim. Paraseverlik: paraya tapınma, makama tapınma, betona tapınma, dört tekerlekli üzerine metal yığını araçlara tapınma, şana tapınma... Dünyamızda en çok değer verilen şey kağıt parçası ve onun satın alabildikleri. İçimize bir yerlerden bir virüs bulaştı sanıyorum. "İçimizdeki Şeytan" diyor ya o harika romanında Sabahattin Ali. Evet içimizde bir şeytan var. Aklımız; en son çıkan telefon markaları, spor arabalar, üst baş -çul çapuk derdik eskiden- kimsenin birbirini tanımadığı binlerce konutluk daireler, onlarca defa gittiğimiz zincir restoranlara gidip çektiğimiz fotoğrafları sosyal medyada yayınlamakta. 


Ey bu memleketin evladı!! Sen yeryüzüne niye geldin? Görevin ne senin görevin!! Senin aklın sadece gözünde midir? Yok mu uğrunda hata yapacağım, para kaybedeceğin bir idealin. Ödün mü kopuyor yoksa bunlardan. Hiç insanlık ve iyilik için yapacak bir şeyi yok mu? Yok değil mi? İçimizdeki şeytan AVM'ye git diyor. Elinde telefonunla mekanik yapış yapış bir iletişime geç diyor. Arkadaşın olmayan, sadece kontağın olan kişilerle. Böyle değildik oysa biz. Maddeten daha yoksun, ruhen daha zengindik...


Mahallelerimiz vardı bizim, "mahalle arkadaşlarımız" herkes birbirini tanırdı. İyi günde de beraberdik, kötü günde de, pek doğum günü kutlamazdık -batı yakasının adetiydi bizce- ama şimdiki gibi wall üzerinen selam verilmezdi. Kavgaya beraber giderdik, maça da. İçimizdeki şeytan daha bir uykudaydı.

Bir idealin, sevdiğin insanlar, inandığın doğrular olmalı; küçük hesaplara asla kurban etmeyeceğin. Aç yatıp dik gezecek iraden olmalı. Vicdanın var senin. Yırtık ayakkabı giysen de yırtık bir vicdan taşımamalısın. Öyle kaya gibi, dağlar gibi olmaslısın. Velhasılı herkes ve her şey üzerine üzerine gelse ve içindeki şeytana seslense vicdanın Çin Seddi gibi dikilmeli. Paradan puldan, şandan şöhretten çok daha önemli değerlerin olmalı. Şeytanın üzerine geldikçe gülüp geçmelisin.

 
 


Tuesday, February 24, 2015

Hayat Çok Şey Öğretiyor İnsana







Hayat Çok Şey Öğretiyor İnsana

Hayat çok şey öğretiyor insana
Kitapların, türkülerin, şiirlerin, öğretmenlerin, anne ve babaların öğretemediği ya da öğretmediği
Öyle çatal yürek, gamsız oluşuna bakmıyor
Yere çalıyor, hiç acımasız, hiç hesapsız
Hayat çok şey öğretiyor insana
Yolun sonuna gelenleri anlıyorsun
Gülüp geçtiğin haberlere donup kalıyorsun
Her köşe başında bir hatıraya dalıyorsun
Hayat çok şey öğretiyor insana
Sadece iyi olmanın çoğu zaman hiçbir şeye yetmediğini
Hayatta kötülerin de olduğunu
İyiysen, kötüyle de kötü olamayacağını
Hayat, kardeşim insana çok şey öğretiyor
İnsanların rengine, dinine, diline göre değil
Sadece bir şeye göre ayrıldığını öğretiyor
İyi ya da kötü olmalarına
Hayat insana gamlı da yaşamayı öğretiyor
Köprüye çıkanları anlamayı da
Beyaz kasketinden beyaz saçları görünen amcanın da bir gün genç olduğunu
Senin kadar aşık olduğunu
Velhasılı hayat, insana çok şey öğretiyor
Mesela güzel şeyler hep kısa sürüyor
Hayat kimseye adil davranmıyor
Ama umut her zaman bir köşede duruyor