Monday, May 31, 2010

Canım İstanbul



İstanbul'un fethinin üzerinde 5 asırdan fazla zaman geçti. Ve biz, Fatih'in torunları geçenlerde yine Fetih Haftası vesilesiyle birçok etkinliklerle İstanbul'un fethini yad ettik. Temsili olarak kalelere çıktık, top, gülle attık. Allah Allah nidalarıyla sağa sola koşturduk.

Güzel, hoş bu kadar mizansen yapmamız ama şairin şiirinde Canım İstanbul diye anlattığı yeri 5 asır sonra ne hale getirdik. Aslı önemli nokta budur.

Necip Fazıl'ın İstanbul'u acaba nerededir:

......
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canim;
Vatanim da vatanim...
İstanbul,
İstanbul...

.....


Dünyanın en güzel şehrinden manzalara bakarsak Fatih Mezarında rahat yatamıyordur. Dün günlerden pzardı Anadolu yakasında tüm sahil boyunca millettim öyle bir mangal manyaklığıyla hemhal haldeydi ki yoldan geçen arabalar bir yerde yangın çıktığını sananilirlerdi. Ama bu kimseyi şaşırtmasın biz ki Beyaz Saray'ın bahçesinde mangal yapan bir milletiz, kendi sahillerimizde hayli hayli yaparız.

Dağını, taşını, patikasını, düzünü, yamacını beton yığınlarıyla doldurduk bu şehrin.Bir iki ağaç kalsın demedik, kestik beton yığınlarını diktik. Gecekondu yaptık, kaçak binalar diktik, sonra devlete kızdık şehirde alan kalmadı. Küçük rantlar uğruna mahvettik şehrimizi. Şimdi Uzaktan bakınca güzel İstanbul. İçine girince değil.

Eğer Fatih bu günleri görseydi, şehri fethetmek için o kadar istekli olur muydu, ne dersiniz?

Tuesday, May 4, 2010

Haydi Abbas

Abbas

Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

CAHİT SITKI TARANCI


Cahit Sıtkı yalnız, şiirleri gibi melankolik, sıkkın, her zaman gittiği meyhaneye gider. Meyhaneci Abbas "Cahit Abi daha saat erken, daha sonra gel" der. Cahit Sıtkı gider ve akşam üstü geriye gelir. Eline bir peçete alır ve yazmaya başlar: " Haydi Abbas vakit tamam....." İşte böyle yazılır Cahit Sıtkı'nın en güzel şiirlerinden birisi olan Haydi Abbas

İnsanlık ve Vicdan





Yukarıda gördüğünüz resim bir "Batılı"- yani uygar, ileri, insan haklarında duyarlı vs...- tarafından çekildi. Fotoğrafı çeken kişi bu fotğraf ile bir ödül kazandı. Gerçekten inanılmaz bir fotoğraf. Suya ulaşmak için kilometrelerce yol yürüyen ve yürümesi gereken hala kilometreler olan bir küçük çocuk hedefine varamadan orada yığılıp kalıyor. Fotğrafçı sadece fotoğrafı çekiyor ve ödülünü alıyor. O zenci çocuk bir laboratuvar faresi gibi orada, geride bırakılıyor. Zaten gelişmiş laboratuvarlarında inceledikleri 3.dünya insanlarına insandan çok bir kobay gibi davranılması yeni bir şey değildir. Fotoğrafçı, ülkesine döndükten sonra - neresi olduğu hiç önemli değildir - hayatını yaşamaya devam etmiştir.
Bu satırları yazan ben ve bu satırları okuyan sen sakın o fotoğrafçıya lanet etme. Bu belki kendi vicdanını biraz rahatlatabilir ama aslında ben ve sende o kişi kadar suçluyuzdur. Tüketiyoruz, hem de ihtiyacımızın çok çok üzerinde tüketiyoruz. Fotoğrafta görünen çocuk kaburgaları sayılan çocuk hiç birimizin çocuğu değil. O yüzden mi hak etmiyor karnının doymamasını??? Yoksa bizler miyiz hakettiğinden fazlasını tüketen. Milyonlarca ekmeği çöpe döken.

Rahat rahat yiyelim yemeğimizi, bize ne Afrika'da ki aç çocuktan, bize ne susuzluktan ölen insanlardan, bize ne çocuk yaşya çalışmaya - köleliğe - zorlananlardan. Ben kötü bir şey yapmadım diyorsunuz değil mi? İnsan sadece yaptıklarından mı sorumludur. Ya yapmadıkları? Her gün bahsini ettiğimiz mali sorunların hangisi açlıkla ilgili? Hiç birisi değil mi?

Şimdi AVM'lerde yemekler yiyip, deliler gibi gezmeye devam edelim, 15 ayakkabımıza yenilerini ekleyelim, her yıl duvarları boyayalım, arabamızı yenileyelim, 2 günde bir kuaföre gidelim ama dünyanın her hangi bir yerindeki açlıktan sorumlu olmayalım öyle mi? Öyle evet aynen öyle. Keyfimizce tüketmeye devam edelim, tek bir erdemli hareket yapmadan, dünya için, insanlık için, kardeşlik için....

Ama unutmayalım o küçük Afrikalı beden peşimizi bırakmayacaktır. Vicdanlarımız yaşamamıza izin vermeyecek böylesine. O fotoğrafçı, çocuğu ölüme terk eden fotoğrafçı ülkesine döndükten altı ay sonra intihar ederek hayatına son verdi. Vicdan her insanda vardır, ve mutlaka bir yerde uyanır.